Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları
üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak üç safhada incelenmektedir.
1. İslâmiyet’ten Önceki
Türk Edebiyatı,
2. İslâmî Devir Türk
Edebiyatı,
3. Batı Tesirinde Gelişen
Türk Edebiyatı.
Bu tasnif Fuat Köprülü tarafından ortaya atılmış ve edebiyat
araştırmacıları tarafından bugüne dek kullanılmıştır.
Türk edebiyatı devirlere ayrılırken değişen
dil anlayışı, kültürde görülen farklılaşma, yeni dinî hayat, dil
coğrafyasındaki gelişme, kısaca medeniyet değişikliği kıstas olarak alınır.
Çünkü Türk tarihinde görülen üç medeniyet edebiyatın da seyrini değiştirmiş,
onun konu ve şekil özelliklerini de etkilemiştir. Diğer taraftan, temaslarda bulunulan uluslar
da edebiyatımızı etkilemiştir. Meselâ, Araplardan ilmî eserlerle birlikte
Arapça kelime ve tamlamalar, İranlılardan da İslâmiyet’le birlikte nazım tür
ve çeşitleri alınmıştır.
Türk edebiyatının üç
devire ayrılmasını sağlayan iki medeniyet değişikliği vardır
1. İslâmiyet’in kabul
edilmesi,
2. Batı medeniyetinin
tanınması ve benimsenmesi.
I- İslâmiyet’ten önceki Türk
Edebiyatı
I- Sözlü Edebiyat
a- Destanlar
b- Koşuklar
c- Sagular (ağıt)
d-Savlar (atasözleri)
2-Yazılı Edebiyat
a- Yenisey Yazıtları
b-Göktürk Yazıtları
c- Uygur Metinleri
II- İslâmiyet’in
tesirindeki Türk Edebiyatı
1-Halk
Edebiyatı
a-
Dinî ve tasavvufi halk edebiyatı(Tekke Edebiyatı)
b-Anonim hak edebiyatı
c-
Âşık edebiyatı
2-Divan
Edebiyatı
a-
Dinî ve tasavvufa divan edebiyatı
b-Dini
konu edinmeyen divan edebiyatı
III- Batı
Tesirindeki Türk Edebiyatı
1-Tanzimat Edebiyatı (1860–1896)
2-Servet-i Fünûn Edebiyatı (1896–1901)
3-Fccr-i Ati Edebiyatı (1901–1908)
4-Millî Edebiyat . (1908–1923)
5-Cumhuriyet Edebiyatı (1923-Günümüz)
I-İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK
EDEBİYATI
(?-11. yy.)
İslâmiyet’ten önceki Türk Edebiyatı,
Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları devirlerde ortaya koydukları ulusal bir
edebiyattır; nazım şekil ve türleriyle kullanılan ölçü tamamen millîdir.
İslâmiyet öncesi Türk edebiyatı sözlü dönem
ve yazılı dönem olmak üzere ikiye ayrılır.
|
I-SÖZLÜ
TÜRK EDEBİYATI
Türklerin henüz yazıyı kullanmadıkları
dönemdir. Yani başlangıçtan 8. yüzyıla kadar olan dönemdir. Bu dönem ürünleri
tamamen sözlüdür ve genellikle şiir şeklindedir.
1. Sade bir halk dili
kullanılmıştır.
2. Ürünler nazım biçimindedir.
3. Şiirler dörtlükten oluşur.
4. Hece ölçüsü ve yarım kafiye kullanılır.
5. Başlıca konuları;
kahramanlık, doğa, aşk ve ölümdür.
6. Şiirler
"kopuz" denilen bir sazla söylenir.
7. Ürünler anonimdir.
8. Dil, dış etkilere kapalıdır.
9. Destan, sav, sagu ve koşuk başlıca ürünleri oluşturur.
10.
Büyücü, din adamı ve hekimlerin oluşturduğu bir edebiyattır.
11. Bu
dönem sanatçılarına; Şaman, Baksi, Kam, Ozan ve Oyun adı verilir.
12. Başlıca
dini törenleri; Sığır, Şölen ve Yuğ törenleridir.
A) Sav
Türk toplumunun dünyaya bakışını,
geleneklerini, varlık anlayışlarını ortaya koyan özlü sözlerdir.
Bugünkü “atasözü”nün
karşılığıdır.
B) Koşuk
Yiğitlik, aşk, tabiat konularını işleyen, kopuz
eşliğinde, hece vezni ve yarım kafiye ile söylenen lirik şiirlerdir.
Nazım birimi dörtlüktür.
Bu şiirlerde düz kafiye kullanılır: Kafiye
örgüsü
aaaa,
bbba, ccca… (aaab cccb dddb) şeklindedir.
Bu şiirlerin İslâmiyet sonrası halk
edebiyatındaki adı koşmadır.
Daha çok Sığır denilen törenlerde
söylenir.
C) Sagu
Ölen bir kişinin arkasından söylenen ağıt şiirleridir.
Ölen kişinin kahramanlıklarını, başarılarını, erdemlerini anlatır;
ölümlerinden duyulan üzüntüyü dile getirir.
Koşuk nazım şekliyle söylenir.
Bu şiirlere İslâm sonrası halk edebiyatında
“ağıt”, Divan edebiyatında “mersiye” denir
Yuğ” denilen ölüm törenlerinde
söylenir.
D) Destan;
Destanlar
yapılarına göre ikiye ayrılır:
1- Epope Primitif (Doğal Destan)
2-Epope-
Savan (Yapay Destan)
Milletlerin
hayatında büyük yankılar uyandırmış tarih olayların(
savaş, göç, vb.) ve doğal (deprem, yangın, sel) afetlerin çağdan çağa
değişmiş, ülküleşmiş ve sayısız hayal unsurları katılarak tanınmaz
hale gelmiş uzun manzum hikâyelerine doğal
destan denir. Tarihi ve yazarı belli değildir.
Dilden dile geçerek belleklerde dolaşır. Sonradan belli bir ozan tarafından
derlenir
Bizim
destanlarımız hece vezninin 11’li kalıbıyla söylenmiştir, aaab /cccb / dddb ... şeklinde
kafiyelenir. Sonraki yüzyıllarda, özellikle bu şekil taklit edilerek;
birçok şair tarafından tarihi ve büyük sosyal olayları konu edinen şiirler
yazılmış, bunlara da destan denilmiştir. Yazarı belli ve sadece şekil yönünden
gerçek destanlara benzeyen bu tür eserlere yapay destan denmektedir.
Yazıcıoğlu'nun
Selçuknâmesi (15 yy), Kayıkçı Kul
-Mustafa'nın (16 yy), Genç Osman
Destanı, Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın Üç Şehitler Destanı (20 yy) yapay destanlara örnek olarak gösterilebilir.
Doğal
Destanların Genel Özellikleri
Dörtlüklerden oluşmuş, uzun manzumeler
şeklinde ve yarım kafiyelerle örülmüş bir biçim özellisine sahiptir. Kimi
destanlarımızda, yılların aşındırması sonucu, nazım-nesir karışık bir yapı görülür.
Konusunu tarihten alır. Savaşlar, göç gibi
sosyal olaylar ve tabii afetler dile getirilir.
Kahramanları beyler, prensler gibi;
toplumun önde gelen kişileridir. Bunların yanı sıra ilâh, yarı ilâh veya tabiatüstü
canlılar ( tepegöz) gibi mitolojik kahramanlara da yer verilir. Çevre Orta Asya’nın
alışılmış stepleri ve canlılarıdır. Bu yönüyle Türk destanlarında ortak
olan motifleri şöyle özetleyebiliriz:
1-
Işık (gökten gelen mavi renkli)
2-
Ağaç (ağaç sevilir, yeri gelir; insan doğurur.)
3-
Maden (Türkler birçok madenin ilk işleyenlerindendir.)
4-
Bozkurt ( Bozkurt, bozkırın bu vahşi ve çevik hayvanı yarı tanrı, tanrının
bir habercisi olarak yer alır. Ergenekon, Bozkurt ve Göç destanları kimi zaman "Börteçine"
adını alan bu kurt motifinin çevresinde kurulmuştur.)
5-
Yada Taşı (Büyülü bir taştır. Elden gidince, özgünlüklerini kaybederler. )
6-
Su sevgisi. (Destanlarda su ayrı bir yer tutar, "Kutsal" gözüyle bakılır.)
7-
Kadın (Kadın erkeklerin yanında, eşit şartlarda yer alır.)
8-
Ak saçlı ihtiyarlar (Hürmet görürler. )
9-
Kopuz; yani müzik. (Türk destanları müzikle iç içedir. Kopuz adı verilen saz
eşliğinde çalınıp söylenebilmektedir.)
Destan Kültürünün
Önemi
Destanlar bir milletin özgürlük ve
bağımsızlık mücadelesini sürekli ayakta tutacak ülkünün daima canlı duran meşaleleridir.
Fin milletini oluşturan onların ünlü destanı "Kalevela" dır. İranlıları
bir millet bütünlüğü içine toplayan "Şehname " dir.
Türk milleti, bugün ilmiyle, fenniyle çok
gerilerde bıraktığı destanlarından milliyetçilik ülküsüne sürekli ilham
bulmuştur.
Destanlar, şairlere, yazarlara, ressam ve
müzisyenlere tarihin derinliklerinden gelen taze konulardır.
Tarih, yazının henüz kullanılmadığı,
vesikaların yetersiz kaldığı dönemleri destanların ışığı altında görür.
Kültür ve sosyal hayatımızın o devirlere ait tek kaynağıdır. Türk Dili ve
Edebiyatının ilk ürünleri, çağlara ışık tutan kaynaklarıdır.
Dünyadaki Başlıca Doğal
Destanlar
1. Ramayana:
Hint destanı
2. Mahabharata:
Hint destanı
3. İlyada ve Odysseia: (Homeros) Yunan destanı 4. La Cid: İspanyol destanı 5. Şehname: (Firdevsi) İran destanı 6. Chansen de Röland: Fransız destanı 7. Kalevela: ((Lönrot) Fin destanı 8. Niebelungen: Alman destanı
9. Boewulf:
İngiliz destanı
10.
Igor: Rus destanı
11. Şinto:
Japon destanı
12. Gılgamış:
Sümer destanı
13. Manas:
Kırgız Türk destanı(İslamiyet sonrası)
14.
Oğuz Kağan: Türk destanı
Dünyadaki Başlıca Yapay
Destanlar
1. Aeneis: Vergilius, Latin edebiyatı, Troia hükümdarı
Priamos'un yeğeni Aeneis'in Roma'yı kurması anlatılır.
2. Henriade:
Voltaire, Fransız edebiyatı; 16. yüzyıldaki din ve mezhep
savaşları anlatılır.
3. Os
Lusiadas:
Camoens, Portekiz edebiyatı; Vasco de Gama'nın seferleri anlatılır.
4.
Kaybolmuş Cennet: J. Milton, İngiliz edebiyatı; Âdem'le Havva'nın cennetten yeryüzüne inişleri anlatılmıştır.
5. Kurtarılmış
Kudüs: T. Tasso, İtalyan
edebiyatı; I. Haçlı Seferi'nde Kudüs'ün alınışı anlatılır.
6. Çılgın
Orlando: Aristo, İtalyan edebiyatı; Charlemagne döneminde Hristiyanlarla Müslümanlar
arasında geçen savaşlar anlatılır.
7.
İlahi Komedya: Dante, İtalyan edebiyatı; öteki dünyaya Dante'nin yaptığı 7 günlük
bir gezi anlatılır.
8. Üç
Şehitler Destanı: Fazıl Hüsnü Dağlarca; Türk
edebiyatı; Kurtuluş Savaşı'nda yaşanan olaylar anlatılır.
İslâmiyet’ten Önceki
Türk Destanları
1-
YARADILIŞ DESTANI
Bilinen en eski ve bütün Türk boylarının
ortak destanıdır Altay- Yakut uygarlığına aittir. Tanrı
Kayra Han’ın "kişi" yi ve dünyayı yaratması anlatılır,
2-
SAKA DESTANLARI (MÖ. 7-MS. 2 yy)
a) Alp Er Tunga Destanı: iranlıların ünlü
eseri Şehname’de (Firdevsî) Afrasiyab diye adı geçen ünlü Türk kahramanı Alp
Er Tunga'nın kahramanlığı ve İran Şahı Keyhusrev tarafından öldürülüşü
anlatılır. Divan-ı Lügat-it Türk’de ölümü üzerine söylenen ağıt bölümü yazıya
geçirilerek ölürsüzleştirilmiştir.
b) Şu Destanı: Divan-ı Lügat-it Türk'te
bahsedilir. M.Ö. 4. yy da yaşamış bir Saka hükümdarı olduğu sanılmaktadır, İskender
ile Türklerin yaptığı savaşlar anlatılır.
3-
HUN - OĞUZ DESTANLARI (MÖ.3-MS.2yy)
a) Oğuz Kağan Destanı: Budist rahipler
tarafından yazıya geçirildiği tahmin edilmektedir. İlhanlı tarihçi Reşideddin'in
tarihinde ve Ebulgazi Bahadır Han'ın Şecere -i Terakkime'sinde Oğuz Kağan ve
onun maceralarından söz edilmektedir,
b) Atilla Han Destanı: Hunların tarihini
dile getirir, Avrupa'da yayılmıştır.
4-
SİYANPİ DESTANI : (M.S. 2 yy) Çin kaynaklarından
hakkında bilgi edindiğimiz, Hunların yerine egemen olan Siyanpi Hanedanına
ait olayları anlatan destandır.
5-
GÖKTÜRK DESTANLARI (525 – 745)
a) Bozkurt Destanı: Çin kaynaklarında
bilgi bulabildiğimiz bu destanda düşmanları tarafından elleri ve ayakları
kesilip atılan bir Türk prensine Asena adlı kurdun bakması, ondan çocukları
olması ve Türklerin yeniden türeyişleri anlatılır.
b) Ergenekon Destanı: Türklerin Ergenekon
adı verilen vadide çoğalmaları ve demir dağı eriterek yeryüzüne yayılışları
anlatılır.
6- UYGUR DESTANLARI (745 – 840)
a) Türeyiş Destanı: Eski bir Türk hakanı
çok güzel olan kızlarını bir kuleye hapsederek Köktanrı'ya adar. Tanrı
bozkurt kılığında gelerek kızlarla evlenir. Çocuklarından On Uygur, Dokuz Oğuz
boyları ortaya çıkar.
b) Göç Destanı: Bir Türk prensi Çinlilerden
bir prensese âşık olur. Karşılık olarak Kutlu Dağı vermeye razı olur. Bunun
üzerine Uygur ülkesinde kıtlık başlar. Halk büyük bir göçe kalkar. Beş Balığ
şehrine yerleşirler,
İslamiyet’ten Sonraki Türk Destanları
1- Manas Destanı
2-Cengiz Han Destanı
3-Timur Destanı
4- Battal Gazi Destanı
5- Danişment Gazi Destanı
6- Genç Osman Destanı
7- Köroğlu Destanı
8- Dede Korkut Hikâyeleri (destanları)
(Dede Korkut Hikâyeleri, destan türü ile
hikâye arasında kalan, kendine özgü yapısı ile ayrıca bir yer tutmaktadır.
Bu sebeple ayrıca incelenecektir.)
II- YAZILI TÜRK
EDEBİYATI
A) Türklerin Kullandığı Yazılar
a-Çin Yazısı
b-Türk
Hiyeroglifi: Yenisey Yazıtlarında örneğini görebilmekteyiz. 39 harften
oluşmaktadır. İlkeldir. Taşlara oyulmak üzere geliştirilmiştir.
c-
Göktürk Yazısı: 38 harften oluşmaktadır. Hayli gelişmiştir, 4 sesli 9 bileşik
25 sessiz harf bulunur. Sağdan sola veya yukarıdan aşağıya doğru yazılabilir.
d-
Uygur Yazısı: Eski SOGD (Soğdak) alfabesidir. 18 harften oluşur. Türkçeyi tam
olarak ifade edebilme gücü yoktur. Birçok ses aynı harflerle yazılır.
e-
Arap Yazısı (İslâmiyet’in kabulüyle )
f-
Latin Yazısı (1928 harf inkılabından sonra)
B) Yenisey
Yazıtları
MS
U. ve 6. yy. da Yenisey
çevresinde yaşayan Türklerin bıraktığı irili ufaklı yaklaşık 51 metinden
oluşur. Tahminen Kırgız Türklerine aittir. Prenslerin öğütleri ve
hayatlarını konu edinir.
C) Göktürk Yazıtları
Eski Orhun
nehrinin yatağında bulunan bir dizi dikili taştır. İçlerinden üçü, hem
büyüklüğü, hem de muhteviyatı ile önem taşır. Taşların genelde üç yazılı
yüzeyi bulunup, yukarıdan aşağıya doğru yazılmıştır. Yer yer Çince cümleler
ile kitabeler çerçeve içerisine alınmıştır. Yazıtlar hikâye, tasvir ve destan
özellikleri gösterirse de "hitabet" türünün güzel bir örneğidir.
Sıcak, samimi bir ifade vardır. Kitabelerin ilki Vezir Tonyukuk tarafından
kaleme alınmıştır. Böylece adını bilebildiğimiz ilk yazarımız olarak bilinmektedir.
Fakat diğer kitabeleri kağanının emriyle kaleme alan Yolluğ Tiğin cümle
kuruluşu ve anlatım gücüyle gerçek bir yazar hüviyetini sergiler.
"Yazar"dan kasıt, edebî bir ifade ise ilk yazarımız Yolluğ
Tiğin'dir.
Kitabeleri Strahlenberg bulmuştur. Üzerinde
ilk ciddi çalışmaları 25 Kasım 1893’te Danimarkalı bilgin Prof.
Thomsen yapmıştır. Alman âlimi W. Radloff'un da çalışmalara katılmasıyla abidelerin
tam tercümesi 1922'de Thomsen
tarafından yayımlanmıştır. Bizde, R. Rahmeti Arat konu üzerinde ciddi
araştırmalar yapmıştır.
Tonyukuk Anıtı
720 yılında Göktürk devleti veziri Tonyukuk adına dikilmiştir.
Kitabede Tonyukuk, anılarını ve dönemin tarihini anlatmıştır. Anlatımda,
atasözlerine bolca yer verilmiştir.
Kültigin Anıtı
732 yılında dikilen anıt Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.
Anıtta Kültigin’in ölümü ve yas töreni anlatılmıştır.
Bilge Kağan Anıtı
735 tarihini taşır. Bilge Kağan’ın yiğitlikleri ve Türk
milletine iletmek istediği mesajlar anıtın içeriğini oluşturur. Bu anıt da
Yolluğ Tigin tarafından yazılmıştır.
Göktürk (Orhun) Kitabelerinin Özellikleri
1. Türklerin ilk yazılı eseri kabul edilir. 2. Hem dinî hem de din dışı konular işlenmiştir.
3.
Konusu; Çinlilere karşı yapılan istiklâl mücadelesi ve Türk bütünlüğünün
yeniden kurulmasıdır. Kitabelerde
yöneticiler halkı aydınlatır. Yaptıklarının hesabını halkıyla paylaşır.
4. Söylev (hitabet) türünde
yazılmıştır.
5. Oldukça gelişmiş ve işlek bir dil kullanılmıştır.
6. Bir yüzleri Göktürk alfabesiyle, diğer yüzleri
Çince yazılmıştır.
7. Kimi zaman atasözü benzeri seslenişler bulunur.
8. Türk dilinin gelişmesine ilişkin geniş bilgiler verir.
9. Türk tarihine, coğrafya ve edebiyatına kaynak
olacak niteliktedir.
10.Türk toplumunun yaşam biçimini, dünyaya bakış
tarzını ortaya koyar.
D-Uygur Metinleri
Uygurların
yerleşim bölgeleri olan ;"Beşbalık, Bezeklik, Kara-hoço ve Turfan"
gibi yörelerde yapılan arkeolojik kazılarda
ele geçen çeşitli eser parçalarıdır. Çeştani Bey Hikâyesi, iki Kardeş
Hikâyesi, Altun Yaruk adını verebileceğimiz önemli bulgulardır. Bu dönemin
yazılı eserleri daha çok Buda ve Mani dinlerine ait
ilâhiler, ticari mektuplardır.
|
EDEBİYAT DEDİK
7 Mart 2016 Pazartesi
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ ve İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
27 Mart 2013 Çarşamba
EDEBİYATIMIZDA İLKLER
-İlk yerli tiyatro
eseri:
Şinasi / Şair Evlenmesi
-İlk yerli roman:
Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat
-Batılı tekniğe uygun ilk roman: Halit
Ziya Uşaklıgil / Aşk-ı Memnu
-İlk çeviri roman: Yusuf Kamil Paşa/
Fenelon'dan Telemak
-İlk köy romanı: Nabizâde Nazım /
Karabibik
-İlk psikolojik roman: Mehmet Rauf / Eylül
-İlk realist roman: Recaizade Mahmut
Ekrem / Araba Sevdası
-İlk resmi Türkçe gazete: Takvim-i
Vakayi
-İlk yarı resmi
gazete:
Ceride-i Havadis
-İlk tarihi roman: Namık Kemal / Cezmi,
A. Mithat/ Yeniçeri
-İlk özel gazete:
Tercüman-ı Ahval / Şinasi ile Agah Efendi
-İlk pastoral şiir: A. Hamit Tarhan
/Sahra
-İlk şiir
çevirisi, ilk makale, noktalama işaretlerini ilk kez
kullanan ilk Türk gazeteci: Şinasi
-Aruzla ilk manzum tiyatro eseri yazan:
A.Hamit / Eşber veya Sardanapal
-Heceyle yazılan ilk manzum tiyatro eseri:
A.Hamit/ Nesteren
-İlk bibliyografya: Keşfü'z Zünun /Katip
Çelebi
-İlk hatıra kitabı: Babürşah /Babürname
-İlk hamse yazarı: Ali Şir Nevai
-İlk tezkire: Ali Şir Nevai
/Mecalisün Nefais
-İlk antolojisi: Ziya Paşa/Harabat
-İlk atasözleri kitabı: Şinasi /Durub-i
Emsal-i Osmaniye
-İlk hikâye kitabı: A:Mithat /Letâif-i Rivâyat
-İlk fıkra yazarı: Ahmet Rasim
-İlk Türkçe yazılan
kitap:
Kutadgu Bilig
-İlk siyasetname: Kutadgu Bilig
-İlk mensur şiir
örneklerini veren:
Halit Ziya
-Şiirde ilk defa Türk
kelimesini kullanan:
Mehmet Emin Yurdakul
-İlk makale: Tercüman-ı Ahval
Mukaddimesi
-İlk edebi bildiriyi
yayımlayan topluluk:
Fecr-i Ati
-Mesnevi tarzında
yazılmış ilk eser:
Kutadgu Bilig
-İlk
seyahatname: Mir'at'ül-Memâlik / Şeydi Ali Reis
-İlk
edebiyat tarihçimiz: Abdulhalim Memduh Efendi
-Batı
anlayışındaki ilk edebiyat tarihçimiz: Fuat Köprülü
-Sahnelenen ilk
tiyatro: Namık
Kemal/Vatan yahut Silistre
-Türkçenin
ilk dil bilgisi kitabı: Süleyman Paşa/Sarf-ı Türkî
-İlk tarih, coğrafya
ansiklopedisi:
Kamus'ul- Alam
-İlk sözlüğümüz: Divan-ı Lügati't-Türk
-İlk Türkçe sözlük: Şemsettin Sami,
Kamus-ı Türki
-İlk özdeyiş örneklerini
veren:
Ali Bey / Lehçet'ül Hakâyık
-Aruzla yazılan ve
didaktik olan ilk eser:
Kutadgu Bilig.
-Türk adının geçtiği
ilk Türkçe metin:
Orhun Abideleri
-Konuşma
diliyle yazılmış ilk hikâyenin yazarı: Ömer Seyfettin
-Edebiyatımızda
ilk kafiyesiz şiirini yazan: A.Hamit/ Validem
-İlk
köy şiiri: Muallim Naci / Köylü Kızların Şarkısı –
-İlk alfabemiz: Göktürk Alfabesi
-Tekke şiirinin babası: Ahmet Yesevi
-Bizde
Batılı anlamda ilk eleştiriyi yazan: Namık Kemal
-Bizde epik tiyatro türünün kurucusu:
Haldun Taner
-İlk kadın romancımız: Fatma Aliye Hanım
-Süslü nesrin ilk
temsilcisi:
Sinan Paşa
-Dünyanın halen
yaşayan, en büyük ve ilk Müslüman Türk Destanı: Kırgızların Manas
Destanı
-Edebiyat kelimesini
bizde ilk kullanan:
Şinasi
-İlk uyarlama tiyatro
eserinin yazarı:
A.Vefik Paşa
-İlk divan şairi: Hoca Dehhanî
-Hikâyede gerçek
anlamda ilk kez Anadolu'yu işleyen: Refik Halit Karay
-En başarılı
psikolojik roman yazarı: P Safa / 9. Hariciye Koğuşu
-İlk çocuk şiirlerini
yazan:
Tevfik Fikret / Şermin
-İlk dilde sadeleşmeyi
savunan yayın organı:
Genç Kalemler
SÖZ SANATLARI
Söyleyişi daha etkili ve güzel Kılmak ya da anlama derinlik ve yoğunluk katmak için edebî sanatlara başvurulur. Edebî sanatlar söz ve anlam sanatları olmak üzere iki bölümde incelenebilir.
Başlıcaları şunlardır:
MECAZ -I MÜRSEL (DÜZ DEĞİŞMECE)
Benzetme amacı güdülmeden bir sözün, aralarındaki ilgi nedeniyle, başka bir söz yerine kullanılmasıdır. Bir söz, gerçek anlamı dışında kullanılırsa mecaz yapılmış olur.
Bir sözün mecaz -ı mürsel olabilmesi İçin:
• Benzetme amacı güdülmemesi
• Gerçek anlamının dışında kullanılması
• Bir ilgiyle başka bir sözün yerine aktarılması gerekir. Bu ilgi yönleri, parça - bütün, neden - sonuç, iç - dış, özel - genel... olabilir.
BENZETME (TEŞBİH)
Söze güç katmak amacıyla aralarında ilgi bulunan iki kavramdan: zayıf olanı güçlü olana benzetme sanatıdır. Benzetme sanatının dört öğesi vardır:
1. Asıl öğeler:
* Benzeyen,
* Kendisine benzetilen
2. Yardımcı öğeler:
* Benzetme yönü
* Benzetme edatı
Bir benzetmedi) dört öğe de yer alıyorsa, buna tam benzetme denir:
Evimiz kutu gibi küçük bir evdi.
Benzeyen: evimiz Kendisine benzetilen: kutu Benzetme yönü: küçük Benzetme edatı: gibi
Benzetmenin asıl öğelerini kullanarak yapılan benzetmeye Teşbih - i beliğ (Güzel benzetme) denir:
Gül yüzünde güller açmış.
Benzeyen : yüz K. benzetilen: gül B. yönü: yok B. edatı: yok
İSTİARE (İĞRETİLEME)
Benzetmenin asıl öğelerinden biriyle yapılan benzetmedir, ikiye ayrılır:
1. Açık istiare: Kendisine benzetilen öğe ile yapılır. Benzeyen öğe yoktur:
Garbın ucunda son kıyıdan en gürültülü
Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü
KİŞİLEŞTİRME (TEŞHİS) ve
KONUŞTURMA (İNTAK)
İnsan dışındaki varlıkların, İnsana özgü davranışlar göstermesi, insan kişiliğine büıünmesi sanalıdır.
Bütün cansız varlıklar, hayvanlar kişileştirilebilir.
İnsan kişiliğini canlandıran varlıkların insan gibi bilinçli bir şekilde konuşturulmasına da intak denir.
Düşünür ağaçlar aylarca gelecek baharı.
Ağaçlar, insana özgü "düşünme" yeteneğiyle anlatılıyor. Kişileştirme yapılıyor.
Ay, soyunur elbiselerini, doğar gecelerimize. Mısrada. "ay" kişileştirmiştir.
Sordum sarıçiçeğe, benzin neden sarıdır
Çiçek eydür derviş baba âhın dağlar eritir.
Şiirde, "çiçek"e konuşma özelliği verilet ek teşhis ve intak sanatı yapılmıştır.
KİNAYE
Bir sözün hem gerçek, hem de mecaz anlamlarını düşündürecek şekilde kullanılması sanatına kinaye denir. Bu sanatta esas olan, gerçeği, mecaz yoluyla dolaylı olarak anlatmaktır:
Cep delik, cepken delik. ,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik.
Şiirde, "cep delik" sözü kinayelidir. Gerçek anlamı, "cebin yırtık olması", mecazi anlamı ise "cepte para olmaması"dır. Her iki anlamı düşünürken, asıl anlatımın mecazi anlam olduğunu görürüz.
TEVRİYE
Birden çok anlamı olan bir sözün aynı cümle, mısra ya da beyitte en az iki anlama gelebilecek şekilde kullanılmasıdır. Sanatçı, amacını gizlemek için tevriye'ye başvurur:
Bu kadar letafet çünkü sende var,
Beyaz gerdanında bir de ben gerek.
Şiirde, "ben" sözü;
1. Birinci tekil kişi zamiri
2. Tendeki koyu renkli leke ya da kabartı anlamında kullanılarak tevriye sanatı yapılmıştır.
TEZAT
Anlam ya da kavram yönünden birbirine karşıt sözlerin bir arada kullanılması sanatına tezat denir:
İbadet eylerim namaz kılmam
Temizlik severim lekemi silmem
Ömrümde zararsız günün bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var.
Dörtlükte tezat sanatına başvurulmuştur. İbadet eden birisi, namaz kılmalıdır; temizlik sevense, lekelerini silmelidir, zarar edenin kâr etmesi de mümkün değildir.
MÜBALAĞA (ABARTMA)
Bir durumu, nesneyi olduğundan üstün ya da aşağı gösterme sanatına mübalağa denir. Divan edebiyatında yaygın olarak kullanılan bu sanat, övgü ve yergide kullanılmıştır:
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
Gerçekten bu vatan için binlerce şehit verilmiştir. Söyleyiş, geleneğe ve akla uygun görünüyor. Şairin amacı, vatanın şehitler verilerek korunduğunu vurgulamaktır.
Yergili anlatımda da mübalağaya başvurulabilir:
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz
TARİZ (İĞNELEME, DOKUNDURMA)
Bir sözün, asıl anlamının tam tersi bir anlamda kullanılmasına tariz denir. Tariz, bir kimseyle alay etmek, yermek, iğnelemek, küçük düşürmek; bir durumla dalga geçmek amacı ile oluşturulur.
Bir kimseyi veya durumu direkt olarak eleştirmek çoğu zaman etkili olmaz. Bunun için tariz'e başvurulur:
Kendi sultan değil ama nice sultanı
Maksadı üzre eder bende gibi istimal
Padişahın adı vardır yalnız dillerde
Zatıdır taht -ı hükümette hakiki felâl
Ziya Paşa, bu şiirde Ali Paşa'yı över gibi görünmesine rağmen aslında yeriyor. Ali Paşa'yı padişahtan üstün göstererek onunla alay ediyor.
Senin gibi dostum varken, düşmana ne hacet.
HÜSN - İ TALİL (GÜZEL NEDEN BULMA)
Gerçek nedeni herkesçe bilinen bir olaya daha güzel bir neden gösterme sanatına hüsn - i talil denir:
Renk aldı ateşimizden şarap ü gül
Şiirde, şarap ve gülün, rengini şair ve onun gibi olanların içindeki ateşten aldığı söyleniyor. Bildiğimiz gibi, kırmızı renk şarap ve gülün doğal rengidir. Bu durumu, daha güzel bir nedene bağlıyarak hüsn - i talil sanatı yapılmıştır.
O kadar çaldı ki yürekten
Türküler aşındırdı kavalı
Cahit Külebi
Şiirin söyleyişiyle, "kavalı aşındıran" "türkü"dür. Güzel bir nedene bağlanmış.
TECAHÜL-İ ARİF (BİLMEZDEN GELME)
Bilinen bir olayı, durumu, bilmez görünerek anlatma sanatına tecahül -i arif denir.
Amaç, anlatıma nükte katmaktır:
Nedim - i zarı bir âfet esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellâd -ı din el düşmen- i iman mısın kâfir
Nedim
(İnleyen Nedim'i bir güzelin esir ettiğini işitmiştim. Sen o din cellâdı, iman düşmanı mısın kâfir?)
Bir güzele esir olan da Nedim, esir olduğunu başkasından duyan ela, bu şiiri yazan da Nedim'dir.
Bir kişi âşık olursa bunu ancak kendisi bilir; başkasından öğrenmesine imkân yoktur. Şairin amacı, nükteli bir söyleyiştir.
TELMİH (ANIŞTIRMA)
Anlatımda, önceden olmuş bir olayı, tanınmış bir kişiyi, yaygın bir düşünceyi hatırlatma sanatına telmih denir:
Ey dost senin yoluna
Canım vereyim Mevlâ
Aşkını koymayayın
Oda gireyim Mevlâ
Yunus Emre
"Od" (ateş) sözüyle, Hz. İbrahim’in ateşe atılması olayı hatırlatılıyor.
TEKRİR (YİNELEME):
Anlatıma güç katmak için, anlamın üzerinde yoğunlaştığı söz(ler)i arka arkaya tekrarlayarak oluşturan söz sanatına tekrir denir:
Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı...
A. Muhip Dranas
Şiirde, özellikle "aynı" sözleri tekrar edilerek tekrir söz sanatı yapılmıştır.
TERDİT (BEKLENMEZLİK)
Okuyucuda hayret uyandırmak, okuyucuyu etkilemek için sözü beklemedik bir şekilde bütün tahminlerin tersine bitirme sanatına terdit denir:
KİRAZ YAYLASI
Su gördüklerin kiraz ağaçlarıdır...
Ki böyle çıplak kalmazlar
Günü gelir, uzun olur yeşilin ömrü
Zannedersin solmazlar.
Bizim buralarda
Kiraza çıkmayan kızı almazlar.
Arif Nihat Asya
TENASÜP
Anlam bakımından birbiriyle ilgili sözlerin bira-rada kullanılması sanatına tenasüp denir:
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermânındadır.
Fuzûli
Beyitte, "dert” ile “derman, tabib" birbirleriyle ilgilidir. "Zehir, helak" sözleri de birbirleriyle ilgilidir.
Bu gemi benim gemim, nasipsiz
Benim kaderim bu insafsız dalgalar.
Sevda doluysa, yaşam doluysa kalbim.
Dalgalar da kin dolu, ölüm dolu, o kadar.
Cahit Kulebi
Şiirde, "gemi, dalga" sözcükleri birbirleriyle ilgilidir.
LEFF Ü NEŞR (SÖZ SİMETRİSİ)
Birinci mısrada bir kaç kavramı andıktan sonra, ikinci mısrada bunlarla ilgili benzerlik ve karşıtlıkları kavram olarak belirtme sanatına leff ü neşr denir:
Baran değil, şa.'ak değil, ebr - i seher değil
Göz yaşıdır, ciğer kanıdır, düd -i âhıdır
Yenişehirli Âvni
Beyitte,"baran (yağmur) - gözyaşı, şafak - ciğer kanı, ebr - i (seher bulutu) - dûd - i âh (ah dumanı) sözleri karşılıklı yer almışlardır. Bu sanata düzenli leff ü neşr denir.
Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz
Nâbi
Beyitte, "hazan (sonbahar) - gam, bahar - ne-şat (neşe)" sözleri denk düşürülmüştür. Fakat birinci mısradaki söyleyiş sırasıyla, ikinci mısradaki söyleyiş sırası birbirine uymuyor; diziliş karşılıklı değildir. Bu söz sanatına düzensiz leff ü neşr denir.
RÜCU (CAYMA, DÖNME)
Anlatıma güç katmak için söylenilen sözden caymış gibi görünmeye rücu denir:
Ferda senin dedim, beni alkışladın; hayır
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır
Tevfik Fikret
(ferda: gelecek, yarınlar vedia: emanet)
Şair, önce yarınları gençlere bağışlıyor, sonra sözünden caymış gibi görünerek bağışlamadığını, emanet ettiğini belirtiyor.
NİDA (SESLENME, ÜNLEM)
Şairin karşısında bir topluluk varmış gibi ünlemlerle duygu ve düşüncelerini anlatmasına nida denir.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Mehmet Akif Ersoy
İSTİFHAM (SORU)
Anlatımı etkili kılmak için soru şeklinde oluşturulan söyleyişlere istifham denir. Şairin amacı soru sormak değildir:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah 'im bu çizgili yüz ?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Cahit Sıtkı Tarancı
TEDRİÇ (DERECELEME) Anlatıma güç katmak için çeşitli kavramları küçükten büyüğe ya daı büyükten küçüğe doğru sıralamaktır:
Siz bencilliğinizi o kadar ileri götürdünüz ki, vatan için değil canınızı, hayatınızın bir yılını, bir gününü hatta bir saa'ini bile vermezsiniz.
Parçada, "hayat, yıl, gün, saat" kavramları büyükten küçüğe doğru sıralanarak tedriç sanatı yapılmıştır.
SEHL-İ MÜMTENİ
Benzerlerinin yazılamayacağı anlatımdaki şiirlere sözlere schl - i mümteni denir. Usta sanatçıların oluşturduğu eserlerin çoğu sehl - i mümteni örneğidir: İstiklâl Marşı, Mevlit. Yunus Emre'nin ilâhileri gibi.
CİNAS
Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ayrı sözleri birarada kullanma sanatına cinas denir.
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya?
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya
Kapımdaki asmaya?
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya
ALİTERASYON
Şiirde ahengi sağlamak için bir sesin veya ses öbeğinin tekrarlanmasıdır. Göktürk Yazıtları'nda. Dede Korkut Hikâyeleri’nde ve Divan şiirinde görülen bir ses özelliğidir.
Dest-bûs i arzusuyla ölürsem qer dûstlar
Kûze eyleri toprağını sunun ânınla yâre su
Fuzûli
Beyitte "s" sesleri tekrarlanarak aliterasyon yapılmıştır.
SECİ (İÇ KAFİYE)
Daha çok divan nesrinde görülen kafiyedir. En güzel örneklerini 15. yy'da Sinan Paşa'nın yazdığı Tazarrûnâme'de görüyoruz.
İlâhi! Dil verdin, zikrinden ayırma: gönül verdin, fikrinden ayırma. İmân verdin, daim eyle: ihsan verdin, kaim eyle...
Sinan Paşa
İRSAL - İ MESEL
Bir düşünceyi, herkesin bildiği bir özlü söz ya da atasözüyle aydınlatmak, bu sözleri şiirde kullanmak sanatıdır:
Çağır Karacaoğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı
Karacaoğlan, ikinci mısrada bir atasözü ile anlatıma ve anlama güç katmıştır.
LEB-DEĞMEZ (DUDAKDEĞMEZ) İçinde "b. p, f, m, v" dudak ünsüzleri bulunmayan sözlerle yazılan şiirlere denir Saz şaırlerınce söylenen atışma biçimidir
Âşıklar söylenen sözden alırsa
İnsanlar içinde hastan sayılır
Hakikat dersini özden alırsa
Yaratan Tanrı’ya dosttan sayılır
(Selmani)
(Selmani)
MUAMMA = LÜGAZ (BİLMECE)
Sozu bilmece şeklinde oluşturmaya muamma veya lügaz denir. Bunların çoğu manzumdur ve Halk Edebiyatı ürünleridir.
Ol nedir ki âlem ana dolanır
Kulağını büktükçe ağzı sulanır.
(çeşme)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ ve İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak...
-
Söyleyişi daha etkili ve güzel Kılmak ya da anlama derinlik ve yoğunluk katmak için edebî sanatlara başvurulur. Edebî sanatlar söz ve ...
-
-İlk yerli tiyatro eseri: Şinasi / Şair Evlenmesi - İlk yerli roman: Şemsettin Sami / Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat - Batılı tekniğe u...