Blog Arşivi

27 Mart 2013 Çarşamba

SÖZ SANATLARI

Söyleyişi daha etkili ve güzel Kılmak ya da an­lama derinlik ve yoğunluk katmak için edebî sanat­lara başvurulur. Edebî sanatlar söz ve anlam sanatları olmak üzere iki bölümde incelenebilir.
Başlıcaları şunlardır:

MECAZ -I MÜRSEL (DÜZ DEĞİŞMECE)
Benzetme amacı güdülmeden bir sözün, ara­larındaki ilgi nedeniyle, başka bir söz yerine kulla­nılmasıdır. Bir söz, gerçek anlamı dışında kullanılır­sa mecaz yapılmış olur.
Bir sözün mecaz -ı mürsel olabilmesi İçin:
• Benzetme amacı güdülmemesi
• Gerçek anlamının dışında kullanılması
• Bir ilgiyle başka bir sözün yerine aktarılması gerekir. Bu ilgi yönleri, parça - bütün, neden - so­nuç, iç - dış, özel - genel... olabilir.

BENZETME (TEŞBİH)
Söze güç katmak amacıyla aralarında ilgi bu­lunan iki kavramdan: zayıf olanı güçlü olana benzet­me sanatıdır. Benzetme sanatının dört öğesi var­dır:
1. Asıl öğeler:
* Benzeyen,
* Kendisine benzetilen
2. Yardımcı öğeler:
* Benzetme yönü
* Benzetme edatı
Bir benzetmedi) dört öğe de yer alıyorsa, buna tam benzetme denir:
Evimiz kutu gibi küçük bir evdi.
Benzeyen: evimiz Kendisine benzetilen: kutu Benzetme yönü: küçük Benzetme edatı: gibi
Benzetmenin asıl öğelerini kullanarak yapılan benzetmeye Teşbih - i beliğ (Güzel benzetme) denir:
Gül yüzünde güller açmış.
Benzeyen : yüz K. benzetilen: gül B. yönü: yok B. edatı: yok

İSTİARE (İĞRETİLEME)
Benzetmenin asıl öğelerinden biriyle yapılan benzetmedir, ikiye ayrılır:
1. Açık istiare: Kendisine benzetilen öğe ile yapılır. Benzeyen öğe yoktur:
Garbın ucunda son kıyıdan en gürültülü
Bir med zamanı gökyüzü kurşunla örtülü

KİŞİLEŞTİRME (TEŞHİS) ve
KONUŞTURMA (İNTAK)
İnsan dışındaki varlıkların, İnsana özgü davra­nışlar göstermesi, insan kişiliğine büıünmesi sana­lıdır.
Bütün cansız varlıklar, hayvanlar kişileştirilebilir.
İnsan kişiliğini canlandıran varlıkların insan gibi bilinçli bir şekilde konuşturulmasına da intak denir.
Düşünür ağaçlar aylarca gelecek baharı.
Ağaçlar, insana özgü "düşünme" yeteneğiyle anlatılıyor.   Kişileştirme yapılıyor.
Ay, soyunur elbiselerini, doğar gecelerimize. Mısrada. "ay" kişileştirmiştir.
Sordum sarıçiçeğe, benzin neden sarıdır
Çiçek eydür derviş baba âhın dağlar eritir.
Şiirde, "çiçek"e konuşma özelliği verilet ek teş­his ve intak sanatı yapılmıştır.

KİNAYE
Bir sözün hem gerçek, hem de mecaz anlam­larını düşündürecek şekilde kullanılması sanatına kinaye denir. Bu sanatta esas olan, gerçeği, me­caz yoluyla dolaylı olarak anlatmaktır:
Cep delik, cepken delik. ,
Kol delik, mintan delik,
Yen delik, kaftan delik,
Kevgir misin be kardeşlik.
Şiirde, "cep delik" sözü kinayelidir. Gerçek an­lamı, "cebin yırtık olması", mecazi anlamı ise "cepte para olmaması"dır. Her iki anlamı düşünürken, asıl anlatımın mecazi anlam olduğunu görürüz.

TEVRİYE
Birden çok anlamı olan bir sözün aynı cümle, mısra ya da beyitte en az iki anlama gelebilecek şekilde kullanılmasıdır. Sanatçı, amacını gizlemek için tevriye'ye başvurur:
Bu kadar letafet çünkü sende var,
Beyaz gerdanında bir de ben gerek.
Şiirde, "ben" sözü;
1. Birinci tekil kişi zamiri
2. Tendeki koyu renkli leke ya da kabartı an­lamında kullanılarak tevriye sanatı yapıl­mıştır.

TEZAT
Anlam ya da kavram yönünden birbirine karşıt sözlerin bir arada kullanılması sanatına tezat de­nir:
İbadet eylerim namaz kılmam
Temizlik severim lekemi silmem
Ömrümde zararsız günün bilmem
Her senede yüz milyonluk kârım var.
Dörtlükte tezat sanatına başvurulmuştur. İba­det eden birisi, namaz kılmalıdır; temizlik sevense, lekelerini silmelidir, zarar edenin kâr etmesi de mümkün değildir.

MÜBALAĞA (ABARTMA)
Bir durumu, nesneyi olduğundan üstün ya da aşağı gösterme sanatına mübalağa denir. Divan edebiyatında yaygın olarak kullanılan bu sanat, övgü ve yergide kullanılmıştır:
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda
Şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda
Gerçekten bu vatan için binlerce şehit ve­rilmiştir. Söyleyiş, geleneğe ve akla uygun görünü­yor. Şairin amacı, vatanın şehitler verilerek korun­duğunu vurgulamaktır.
Yergili anlatımda da mübalağaya başvurulabi­lir:
Sekizimiz odun çeker
Dokuzumuz ateş yakar
Kaz kaldırmış başın bakar
Kırk gün oldu kaynatırım kaynamaz

TARİZ (İĞNELEME, DOKUNDURMA)
Bir sözün, asıl anlamının tam tersi bir anlamda kullanılmasına tariz denir. Tariz, bir kimseyle alay etmek, yermek, iğnelemek, küçük düşürmek; bir durumla dalga geçmek amacı ile oluşturulur.
Bir kimseyi veya durumu direkt olarak eleştir­mek çoğu zaman etkili olmaz. Bunun için tariz'e başvurulur:
Kendi sultan değil ama nice sultanı
Maksadı üzre eder bende gibi istimal
Padişahın adı vardır yalnız dillerde
Zatıdır taht -ı hükümette hakiki felâl
Ziya Paşa, bu şiirde Ali Paşa'yı över gibi gö­rünmesine rağmen aslında yeriyor. Ali Paşa'yı padi­şahtan üstün göstererek onunla alay ediyor.
Senin gibi dostum varken, düşmana ne ha­cet.

HÜSN - İ TALİL (GÜZEL NEDEN BULMA)
Gerçek nedeni herkesçe bilinen bir olaya daha güzel bir neden gösterme sanatına hüsn - i talil denir:
Renk aldı ateşimizden şarap ü gül
Şiirde, şarap ve gülün, rengini şair ve onun gibi olanların içindeki ateşten aldığı söyleniyor. Bil­diğimiz gibi, kırmızı renk şarap ve gülün doğal ren­gidir. Bu durumu, daha güzel bir nedene bağlıyarak hüsn - i talil sanatı yapılmıştır.
O kadar çaldı ki yürekten
Türküler aşındırdı kavalı
Cahit Külebi
Şiirin söyleyişiyle, "kavalı aşındıran" "türkü"dür. Güzel bir nedene bağlanmış.

TECAHÜL-İ ARİF (BİLMEZDEN GELME)
Bilinen bir olayı, durumu, bilmez görünerek anlatma sanatına tecahül -i arif denir.
Amaç, anlatıma nükte katmaktır:
Nedim - i zarı bir âfet esir etmiş işitmiştim
Sen ol cellâd -ı din el düşmen- i iman mısın kâfir
Nedim
(İnleyen Nedim'i bir güzelin esir ettiğini işitmiştim. Sen o din cellâdı, iman düşmanı mısın kâfir?)
Bir güzele esir olan da Nedim, esir olduğunu başkasından duyan ela, bu şiiri yazan da Nedim'dir.
Bir kişi âşık olursa bunu ancak kendisi bilir; başkasından öğrenmesine imkân yoktur. Şairin amacı, nükteli bir söyleyiştir.

TELMİH (ANIŞTIRMA)
Anlatımda, önceden olmuş bir olayı, tanınmış bir kişiyi, yaygın bir düşünceyi hatırlatma sanatına telmih denir:
Ey dost senin yoluna
Canım vereyim Mevlâ
Aşkını koymayayın
Oda gireyim Mevlâ
Yunus Emre
"Od" (ateş) sözüyle, Hz. İbrahim’in ateşe atıl­ması olayı hatırlatılıyor.

TEKRİR (YİNELEME):
Anlatıma güç katmak için, anlamın üzerinde yoğunlaştığı söz(ler)i arka arkaya tekrarlayarak oluşturan söz sanatına tekrir denir:
Aynı siyah güneş, aynı siyah,
Aynı susayış, aynı koşuş, aynı...
A. Muhip Dranas
Şiirde, özellikle "aynı" sözleri tekrar edilerek tekrir söz sanatı yapılmıştır.

TERDİT (BEKLENMEZLİK)
Okuyucuda hayret uyandırmak, okuyucuyu et­kilemek için sözü beklemedik bir şekilde bütün tah­minlerin tersine bitirme sanatına terdit denir:
KİRAZ YAYLASI
Su gördüklerin kiraz ağaçlarıdır...
Ki böyle çıplak kalmazlar
Günü gelir, uzun olur yeşilin ömrü
Zannedersin solmazlar.
Bizim buralarda
Kiraza çıkmayan kızı almazlar.
Arif Nihat Asya


TENASÜP
Anlam bakımından birbiriyle ilgili sözlerin bira-rada kullanılması sanatına tenasüp denir:
Aşk derdiyle hoşem el çek ilacımdan tabib
Kılma derman kim helakim zehri dermânındadır.
Fuzûli
Beyitte, "dert” ile “derman, tabib" birbirleriyle ilgilidir. "Zehir, helak" sözleri de birbirleriyle ilgilidir.
Bu gemi benim gemim, nasipsiz
Benim kaderim bu insafsız dalgalar.
Sevda doluysa, yaşam doluysa kalbim.
Dalgalar da kin dolu, ölüm dolu, o kadar.
Cahit Kulebi
Şiirde, "gemi, dalga" sözcükleri birbirleriyle il­gilidir.

LEFF Ü NEŞR (SÖZ SİMETRİSİ)
Birinci mısrada bir kaç kavramı andıktan son­ra, ikinci mısrada bunlarla ilgili benzerlik ve karşıt­lıkları kavram olarak belirtme sanatına leff ü neşr denir:
Baran değil, şa.'ak değil, ebr - i seher değil
Göz yaşıdır, ciğer kanıdır, düd -i âhıdır
Yenişehirli Âvni
Beyitte,"baran (yağmur) - gözyaşı, şafak - ci­ğer kanı, ebr   - i (seher bulutu) - dûd - i âh (ah du­manı) sözleri karşılıklı yer almışlardır. Bu sanata düzenli leff ü neşr denir.
Bağı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz
Biz neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz
Nâbi
Beyitte, "hazan (sonbahar) - gam, bahar - ne-şat (neşe)" sözleri denk düşürülmüştür. Fakat birin­ci mısradaki söyleyiş sırasıyla, ikinci mısradaki söy­leyiş sırası birbirine uymuyor; diziliş karşılıklı değil­dir. Bu söz sanatına düzensiz leff ü neşr denir.

RÜCU (CAYMA, DÖNME)
Anlatıma güç katmak için söylenilen sözden caymış gibi görünmeye rücu denir:
Ferda senin dedim, beni alkışladın; hayır
Bir şey senin değil, sana ferda vediadır
Tevfik Fikret
(ferda: gelecek, yarınlar vedia: emanet)
Şair, önce yarınları gençlere bağışlıyor, sonra sözünden caymış gibi görünerek bağışlamadığını, emanet ettiğini belirtiyor.

NİDA (SESLENME, ÜNLEM)
Şairin karşısında bir topluluk varmış gibi ün­lemlerle duygu ve düşüncelerini anlatmasına nida denir.
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer
Mehmet Akif Ersoy

İSTİFHAM (SORU)
Anlatımı etkili kılmak için soru şeklinde oluştu­rulan söyleyişlere istifham denir. Şairin amacı soru sormak değildir:
Şakaklarıma kar mı yağdı ne var?
Benim mi Allah 'im bu çizgili yüz ?
Neden böyle düşman görünürsünüz,
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?
Cahit Sıtkı Tarancı

TEDRİÇ (DERECELEME) Anlatıma güç katmak için çeşitli kavramları kü­çükten büyüğe ya daı büyükten küçüğe doğru sıra­lamaktır:
Siz bencilliğinizi o kadar ileri götürdünüz ki, vatan için değil canınızı, hayatınızın bir yılını, bir gününü hatta bir saa'ini bile vermezsiniz.
Parçada, "hayat, yıl, gün, saat" kavramları bü­yükten küçüğe doğru sıralanarak tedriç sanatı ya­pılmıştır.




SEHL-İ MÜMTENİ
Benzerlerinin yazılamayacağı anlatımdaki şiir­lere sözlere schl - i mümteni denir. Usta sanatçı­ların oluşturduğu eserlerin çoğu sehl - i mümteni örneğidir: İstiklâl Marşı, Mevlit. Yunus Emre'nin ilâhileri gibi.

CİNAS
Yazılışları ve okunuşları aynı, anlamları ayrı sözleri birarada kullanma sanatına cinas denir.
Niçin kondun a bülbül
Kapımdaki asmaya?
Ben yârimden ayrılmam
Götürseler asmaya

ALİTERASYON
Şiirde ahengi sağlamak için bir sesin veya ses öbeğinin tekrarlanmasıdır. Göktürk Yazıtları'nda. Dede Korkut Hikâyeleri’nde ve Divan şiirinde görü­len bir ses özelliğidir.
Dest-bûs i arzusuyla ölürsem qer dûstlar
Kûze eyleri toprağını sunun ânınla yâre su
Fuzûli
Beyitte "s" sesleri tekrarlanarak aliterasyon yapılmıştır.

SECİ (İÇ KAFİYE)
Daha çok divan nesrinde görülen kafiyedir. En güzel örneklerini 15. yy'da Sinan Paşa'nın yazdığı Tazarrûnâme'de görüyoruz.
İlâhi! Dil verdin, zikrinden ayırma: gönül verdin, fikrinden ayırma. İmân verdin, daim eyle: ihsan verdin, kaim eyle...
Sinan Paşa

İRSAL - İ MESEL
Bir düşünceyi, herkesin bildiği bir özlü söz ya da atasözüyle aydınlatmak, bu sözleri şiirde kullan­mak sanatıdır:
Çağır Karacaoğlan çağır
Taş düştüğü yerde ağır
Yiğit sevdiğinden soğur
Sarılmayı sarılmayı
Karacaoğlan, ikinci mısrada bir atasözü ile an­latıma ve anlama güç katmıştır.

LEB-DEĞMEZ (DUDAKDEĞMEZİçinde "b. p, f, m, v" dudak ünsüzleri bulunmayan sözlerle yazılan şiirlere denir Saz şaırlerınce söylenen atışma biçimidir
Âşıklar söylenen sözden alırsa
İnsanlar içinde hastan sayılır
Hakikat dersini özden alırsa
Yaratan Tanrı’ya dosttan sayılır
(Selmani)

MUAMMA LÜGAZ (BİLMECE)
Sozu bilmece şeklinde oluşturmaya muamma veya lügaz denir. Bunların çoğu manzumdur ve Halk Edebiyatı ürünleridir.
Ol nedir ki âlem ana dolanır
Kulağını büktükçe ağzı sulanır.
(çeşme)                                      

1 yorum:

TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ ve İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI

      TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ    Türk Edebiyatı, Türklerin dâhil oldukları üç medeniyet ve kültür dairesine paralel olarak...